KISA DARBE GİRİŞİMİNİN KÂRI


Cuma akşamı gelen darbe haberlerinin ardından ilk tepkim ‘eyvah!’ olmuştu. Senaryo, gerçek, başarılı olur ya da olmaz, koşulsuz bir eyvahtı. Çünkü bu ülkede herkes bilir ki ‘darbe’ sözünün geçmesi bile daha berbat günlerin yaşanacağının garantisidir.

Darbe bir şekilde başarılı olamadı ama çok şükür demokrasimiz yerli yerinde duruyor diyebilecek halimiz de yok. Sadece Cuma akşamından itibaren yaşananlar bile artık tüm baskıların daha sert olacağını ve artık daha dikkatli olmamız gerektiğini gösteriyor. Cuma akşamı darbeci askerlerin katlettiklerini, sokaklara çağrılan güruhun katlettiği askerleri ve yaşanan gözü dönmüş linci halen aklım almadığı için aklımın alabildiklerinden başlayarak hayatımızda neler değişiyor özetlemeye çalışacağım.

Darbe tehlikesi ortadan kalkmıştır denmesine rağmen halen fanatik taraftarlar sokaklara çağrılıyor. Cumartesi gecesi bir şenlik havası içinde kornalı, bayraklı konvoylarda zaferlerinin tadını çıkardılar. Bir kez ‘darbeyi önlemiş olmanın’ kahramanlık nişanını almış olan ‘demokrasi aşığı’ bu insanlar dün Ankara ve İstanbul’da alevi mahallelerine saldırmaya çalıştılar, Suriyeli mültecilerin iş yerlerini talan edip Moda çimenlerdeki bir gruba sataştılar. Bu hakkı kendilerinde görüyorlar çünkü bu yetki onlara verildi. Herkesin ve kameraların önünde uyguladıkları şiddet için bir ceza almayacaklarını, tersine ödüllendirileceklerini biliyorlar. Müsaade edildiği müddetçe düşmanlarının kapılarını çalacaklar, düşmanlarının kim olduğu da her daim hatırlatılıyor.

“Birliğimizi daim eyle Ya Rabbi. Devlet adamlarımıza yardım eyle, bizi her türlü şerden ve şerliden muhafaza eyle Ya Rabbi. Bilhassa okumuşların şerrinden bizi muhafaza eyle Ya Rabbi.” Camilerin kışla, minarelerin süngü olduğu yıllar önce beyan edilmişti ama bu darbe girişimiyle birlikte ne anlama geldiğini, sadece bir metafor değil gerçeğin ta kendisi olduğunu anladık. Cuma gecesi başlayan sela sesleri (peygambere güzel sesleniş), tüyleri diken diken ederken, darbe ve sonrasında yaşananların etkilerini biraz da olsa atlatabilen herkesi tekrar tekrar yeni endişe ve korkuların içine soktu. Taraftarlara televizyonlardan yapılan sokağa çıkın çağrısı (kimilerine göre cihad çağrısı ama ben iyimserliğimi korumak istiyorum) minarelerden de tekrarlanmış oldu. Derken Pazar günü yapılan cenaze törenlerinden birinden cenaze namazını kıldıran imamın yukarıdaki duası geldi. Bunun sıradan bir imamın cenazeye katılan cumhurbaşkanına yaranma duası gibi basit bir şey olduğunu sanmıyorum. Daha çok özellikle Gezi’den sonra yükselen ama aslında iktidarın mağduriyetini güçlendirmek, kitlesini değerli kılmak için yıllardır kullandığı cehaleti kutsama eğitimliyi küçümseme politikalarının imamın duasında yerini bulması gibi. Darbe başladığı andan itibaren Fetocular, laikciler darbeden sorumlu tutulup hedef haline getirilmişti (hatta bir ara kürtler bile sorumlu tutulup mecliste karşı sloganlar atıldı), en büyük düşman olan ve diğerlerini de bir şekilde içine alan okumuşları unutmamak gerekiyordu, böylece darbe girişimiyle ilişkili hedef listesine bir tik daha atılmış oldu.

Okumuşlar hedef gösterilir de bir darbe süreci üniversitelere dokunmadan olur mu? YÖK Başkanı Yekta Saraç bütün vakıf ve devlet üniversitesi rektörlerini 18 Temmuz Pazartesi günü toplantıya çağırdı. Toplantının ana gündemi darbe girişimi ve paralel yapı olacak. Üniversitelerin üzerindeki bitmeyen baskı yeni bir cadı avına dönüşmesi şaşılacak bir durum olmayacaktır. Uzun süredir devam eden kadrolaşmaların ne kadar etkili olduğu, daha temizlenecek ne kadar akademisyen olduğu, fişlemelerin etkinliğinin nasıl arttırılacağını önümüzdeki günlerde göreceğiz belki de.

Uzun süredir hukuk sisteminin nasıl hukuksuzlaştırıldığı herkesin malumu. Özellikle muhalifler, gazeteciler, aydınlar, akademisyenler, sivil toplum kuruluşu çalışanları için geçerliliği ve hukukta yeri olmayan suçlamalar üretilip bitmeyen dava süreçleri ve hatta tutuklamalarla hukuk sistemi muhalefetin önüne geçmenin bir yolu olarak kullanılıyordu. Bu hukuksuzluğun işlemesi istenen suçlamayı çıkarabilecek savcı ve istenen kararı verebilecek hakimlerin ilgili davalara atanmasıyla sağlanıyordu. Darbe girişimi, yargının içinde olan fakat onlardan yana olmayan hakim ve savcıların temizliği için de vesile oldu. Belki listeler önceden hazırdı belki de değildi ama darbe girişimi olmasaydı tek başına gündem olup tepki çekebilecek, son rakamlara göre 2745 savcı ve hakimin (Türkiye’de toplam 14712 hakim ve savcı var) görevden alınması ve gözaltına alınmaları için çıkarılan kararlar şimdi sadece olağan bir sürecin parçaları. Görevden alınan hakim ve savcıların yerine henüz stajını bile tamamlamamış görevde yeni seçilmişlerin atanacağı konuşuluyor ve bu yeni atanacakların minnet duygularıyla yapabilecekleri herkesin hayal gücüne kalmış.

Muhtemelen yargıda yapılan bu değişiklikler nedeniyle tüm siyasi tutsakların görüş, telefon ve tahliye işlemleri durdurulmuş durumda. Yani tahliye kararınız varsa bile hapiste kalmaya devam edeceksiniz. Burada planlananlar benim hukuk bilgimi aştığı için hukukçulara bırakıyorum. Belki yeniden yargılamalar, belki tahliye kararlarını bozmalar, belki yeni suç atamalar, belki yasal olarak bunların hiçbiri mümkün değildir ama yasa dediğimiz ne ki bir gece de değişir.

Gene bu değişimin verdiği özgüvenin etkisiyle yeniden idam konuşmaya da başladık. Sokağa çıkan demokrasi aşıkları “idam isteriz, idam isteriz” diye bağırdıkça Cumhurbaşkanı durur mu hemen halkına cevabı verdi “İdam konusunda mutlaka bir karara varılacaktır. Kardeşlerim bu talebinizi hükümet olarak da devlet olarak da biliyoruz ve duyuyoruz. Sizin bu talebinizi biz yok sayamayız. Demokrasilerde halk ne diyorsa odur.” Şükür darbelerin eşiğinden döndük de demokrasimiz var, böylece halk ne isterse o olacak, halk idam isterse idam gelecek ya da onun yetmediği yerde silahlı milisler devreye girecek. Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Şeref Malkoç’un dile getirdiği gibi halkımızın bu konuda büyük bir mağduriyeti var, “Şimdi vatandaşın ruhsatlı silah almasında önüne engel çıkartılıyor. Sayın İçişleri Bakanımız bununla ilgili yasal düzenleme talep edecek, milletimizin ruhsatlı silah almasının önü açılacak. Türkiye’de olay oluyor, birbirini vurmalar. Bakın çoğu ruhsatsız silahlarla oluyor. Ama darbeye teşebbüs edenlere karşı milletin meşru müdafaa hakkını savunması için ruhsatlı silah verilmesinin önünün açılması lazım. Cinayetler şunlar bunlar ruhsatlı silah almıyor. Milletin meşru müdafaa hakkı için mutlaka ruhsatlı silah alınmasının önünün açılması lazım.” Ruhsatsız silah kullanmaya cesaret edemeyenlerin sıkıntıya girmelerine gerek yok, devletimiz her türlü kolaylığı gösterecektir. Sosyal medyada ya da sokakta sizde darbeci ya da paralel hissiyatı yaratan birini mi gördünüz devletin bölünmez bütünlüğü, istikrarın bozulmazlığı için ruhsatlı silahınızı alıp peşine düşüverin yoksa darbelerin önlenmesinden kasıt tankların, havadaki jetlerin önüne ruhsatlı silahla çıkmak olmasa gerek.

Benim not düşeceklerim bu kadar, daha neler gördük, göreceğimiz de çok şeyler var. Ama umut fakirin ekmeğidir, umudu kaybetmemek, ne olursa olsun mücadele etmenin, yan yana durmanın bir yolunu bulmak gerekiyor. Mesela şimdi gene sela başladı, ben mücadelenin ilk adımı olarak gidip pencereleri kapatacağım. (18.07.2016)


Yorumlar

Popüler Yayınlar