BAŞLARKEN...

Merhaba dünya, ben dostum!

7 yıldır özel sektörde çalışıp birden aynı günde kendini hem işsiz hem 30 yaşında bulmuş birinin şaşkınlığı var üzerimde sadece. Yıllardır boş vaktim olsa şunu yaparım bunu yaparım, çok gezer, her hafta bir oyun izler, sinemaya daha sık gider, festivalleri daha sıkı takip ederim diye yakınırken o günler geldi… İşsizim ve bu söylediklerimi yapabilecek zamanım var (tamam bir miktar param da var). Ve bu fırsatı hayatımın sonuna kadar yakalamam, yakalasam bile şu yaşımdaki heyecanı ve zevki alabilmem -hepsi için olmasa da bir kısmı için- zor görünüyor. Ya da emekli olup Japon turist haline dönüşebilmek için 28 yılım olduğu düşünülürse hayallerin gerçek olması çok zor. Yani ertelemek anlamsız, elimden geleni yapmaya çalışacağım.

Bu blogun anlam ve önemine gelirsek, hem faydacı bir yaklaşımın sonucu hem de kendi çapında bir sosyal sorumluluk projesi :) Faydacı çünkü bu bloga yazmanın bana motivasyon sağlayacağını düşünüyorum. Yazabilmek için rehavete kapılmadan sonu belirsiz tatil günlerimi (lütfen dikkat “işsiz” değil) nasıl dolu dolu geçirebilirim diye sürekli plan program yapacağım ve belki bunları yazdıkça yazı yazmaya daha çok ısınacak, daha iyi becerebilir hale geleceğim (çocukluk döneminin günlükleri, ergenlik döneminin şiirleri ve olgunluk döneminin tezli yüksek lisansı sayılmadığından,çok yazı yazmışlığım yoktur). Haa tabii yakaladığım bu özgürlük zamanını yazılarla ölümsüzleştirmek, 10 yıl sonra “sene 2013 ben işsiz kaldığımda…” diye anlatırken unutmamı engelleyecek bir kaynak yaratmak gibi bir amacım da var, malum 28 yıl nedeniyle…

Aynı zamanda sosyal sorumluluk çünkü her beyaz yakalı bir gün işsizliği tadacaktır ve hayatını devam ettirebilmek için bazen diğerlerinin deneyimlerine ihtiyacı vardır. Aslında ortalama bir insan olarak her konuda ancak ortalama bilgim ve fikrim vardır. Fakat ve hatta tek uzmanlığımın 7 yıldır bilfiil içinde bulunduğum beyaz yakalı dünyasına, korkularına, kuşkularına, hayallerine, egolarına, suni hayatlarına dair olduğunu söylemek yanlış olmaz. Dolayısıyla atıp tutabileceğim en iyi alan burası.

Kısacası burada işsizliğin ilk günlerine, çalışma hayatından farkına, iş arama bazen bulamama maceralarına, CV denen A4’e önlü arkalı 2 sayfadan oluşan reklam broşürüne, kendimizi nasıl daha iyi pazarlarız temalı iş görüşmelerinden, yapılan kişilik anketlerinde hangi cevap hangi sonuca götürür karın ağrılarına dair bir takım şeyler paylaşmaya çalışacağım. Söylemeden geçmeyeyim 1,5 yıl boyunca aynı firma ile aynı pozisyon için defalarca görüşmüş ve sonuçta işe alınmayarak Nırvana’ya ulaşmış bir insan var karşınızda. Bu sebepten iş görüşmeleri özel ilgi alanımı oluşturur.

Tabii ki bitmedi, bunlar “temasız blog olmaz” efsanesinin sonucu ve açıkçası biraz işin çerez kısmı. Asıl konuya gelirsek elimden geldiğince oyunlar, filmler, kitaplar, seyahat ve hayaller üzerine yazmaya çalışacağım. Ev geçindirme zorluğu, para kazanma zorunluluğu vs. yoksa işsizlik anlatıldığı gibi derin bir trajedi değildir, sadece evde oturup telefonun çalmasıni ve “bıdı bıdı danışmanlık, şıkı şıkı insan kaynakları firmasından arıyoruz” denilmesini beklemek, tüm hayalleri de gelmeyecek başka bir bahara ertelemek ise delilik olmalıdır.

Başlarken diyeceklerim bu kadar, bir sonraki yazı nasıl beyaz yakalı oldum ve işsizliğin ilk gününde yapılsa iyi olacaklar üzerine olacak. (12.12.2013)

Yorumlar

Popüler Yayınlar