KOŞUN KOŞUN FORMÜLÜ BULDUM

Beyaz yakalıların büyük bir kısmı bir zamanlar büyük hayalleri olan ve hayalleri 8-6 bilgisayar karşısında oturup excel, word, power point ve diğer ofis uygulamaları arasında çay molası, öğle yemeği ve paydosu kovalayarak geçen ve bir nevi Sisifos hikayesine dönen şimdiki hayatlarından daha yaratıcıydı muhtemelen. Onlara iyi davranın…

Her şey üniversiteden mezun olduktan sonra (bazıları için ön lisans ile bir kaç yıl erken bazıları için yüksek lisans ile geç) başladı, üniversiteyi bitirdikten sonra her homo economicus gibi hayata atılmak, hayata atılabilmek için de önce hayalleri uygun bir köşeye sessizce bırakabilmek gerekiyordu. Tüm bunlar görünmez bir elin (ekonomideki invisible hand’den birazcık farklı) henüz rengi belli olmayan yakanıza yapışmasıyla oluveriyordu. Kimi zaman aile ve toplumun diğer kesimlerinin baskıları (bu gruba komşu teyze, bilmem kimlerin kızı, örnek gösterilen dördüncü göbekten akraba çocukları vs. girmektedir) kimi zaman içinizden taşan sorumluluk bilinci ile coşan “bu yaşa geldim, artık kendi paramı kazanayım, kimselere yük olmayayım” duygusu ya da bir kadın olarak içinde çok tepindiğim/iz özgürlük ekonomik özgürlükle başlar manifestosunun ilk maddeleri… Hele İstanbul gibi bir metropolde yaşama gailesi de sarmışsa kendinizi banka sınavları, denetim firması görüşmeleri, çağrı merkezi denemelerinde buluverirsiniz. Durum çok mu umutsuz bir çıkış yolu yok mu, başka yapacak iş yok mu sorularının cevabı ise basit, elbette var ama kolay olan yol her zaman daha yürünesi oluyor. Bir de beyaz yakalı tanımının artık ne kadar genişlediğine bakarsanız alternatif bir yol bulmanın ne kadar zor olduğu da gözünüzde canlanabilir. Genel kabul gören tanım çok basit haliyle “ücretli kafa gücü olarak çalışanlar” ya da tersinden bakılırsa işçilerden geriye kalan çalışanların büyük çoğunluğu, bunun içinde gazeteciler, akademisyenler, doktorlar, mühendisler var, herkes burada, hepimiz buradayız…

Hatta o kadar geniş bir alan ki beyaz yakalıların kendi içlerinde hiyerarşik bir yapılanma bile var hatta bu yapılanma çok belirgin ve gözle görülür. Gözlerinizi kapatın müdürünüz ya da daha üst kademelerdeki yöneticilerinizi düşünün (ofis fantezilerine girmeden yapın bunu, ciddi bir konudan bahsediyorum) sizinle aynı sınıfın aynı “ücretli kafa gücü olarak çalışan” grubunun mensubu olabildiklerini düşünüyor musunuz? Cevap hayır ise testi geçtiniz fakat doğrusu aynı sınıftasınız fakat onlar da sizinle aynı düşüncede, aynı dünyanın insanı olamazsınız. Buraya nasıl geldim bilmiyorum konuyu çağın iktisat teorisyenlerine, “sene olmuş 2013 ne sınıfı kardeşim” filozoflarına bırakıp kaçıyorum…

Bazılarımız ilk işinden sonra biraz deneyim sahibi olup “yeni mezun” etiketini yenisi ve daha parlağı olan “sahibinden az kullanılmış, işten kovulması, işe iade davası, performans problemi olmayan, gerekli sertifikaları bulunan, uygun fiyatlı” etiketi ile değiştirip yeni işler aramaya başlar. Bu grubun sistemi daha iyi anladığını düşünüyorum, bir kalpten bir kalbe şıp sevdi gönlüm şimdi sana kondu diyerek sürekli daha iyi iş fırsatlarına doğru koşabilirler. Bazıları ki bunların içinde ben de varım, rahatına düşkündür, yeni bir iş aramanın stresine giremez, bazen kariyer sahibi olmak gibi amaçları yoktur, tekrar saçma sapan stratejiler, iş sistemleri öğrenmek istemez, uzayan bu listeyi de bahane ederek olduğu yerde çakılır kalır fakat yıllar hızlı akmaktadır. Batmaz denen Titanik nasıl battıysa, hayatta kapanmaz denen fabrikalar kapanır ve gitme vakti geldi diyerek kendini sokaklara salıverir. Geride sadece özene bezene yaptığı arşivlerin bir gecede çöp olmasının verdiği burukluk kalmıştır. Sorsaydınız nerelerde hangi analizler var anlatacaktım, hangi mail hangi klasörde bulunur… Ahhh gençliğim eyvah, yedi yılımı verdiğim çilemi kanaviçe gibi işlediğim arşivlerim… Burası duygusal bölümüydü, bitti.

O zaman işsizliğe o ilk adımı atalım. Beyaz yakalı için tartışılabilir çok şey vardır ama tartışmasız olan öyle ya da böyle her beyaz yakalı işsizliği tadacaktır. Bazen bir gün bir hafta, bazen birkaç ay ya da aylar. Bazen kendi isteğinizle bazen yüce işverenin fermanıyla… Burada en önemli soru haklarınızı aldınız mı alamadınız mı? Alamadıysanız hiç durmayın bu yazıyı okumayı bırakıp hemen bir avukat bulmaya çalışın. Unutmayın çalışan her zaman haklıdır (psikopat değilseniz tabii ki, psikopat olup olmadığınızdan emin değilseniz güvenilir bir arkadaşınıza danışın) ve işten çıkarılmanızın gerekçesi olarak işveren ne öne sürerse sürsün  sizin eliniz daha kuvvetli olacaktır. Bunu gurur meselesine dönüştürmenin, “ama ben paraya önem vermeyen bir insanım” filmlerine sürüklenmenin, işten çıkarılmanızın aşağılık bir şey olduğunu düşünmenizin hiç bir anlamı yok. Bu sonucu doğuran siz değil işverenin stratejileri, bütçesi ya da büyüme/küçülme planlarıdır. Bu kısım da psikolojik destek hattına bağlandık.

Gelelim işten ayrıldıktan sonraki acı gerçeklerle yüzleşmeye. Öncelikle yıllar boyu sizi el üstünde tutan, krediler vermek isteyen, kredi kartı limitinizi arttırmak isteyen bankalar için artık o kadar da “değerli müşteri” değilsiniz. Eğer maaş müşterisi olarak çalıştıysanız kaybınız daha acı, EFT, havale ücretleri, hesap işletim ücretleri, kredi kartı aidatları hayatınızın yeni gerçekleri olacak. O nedenle ilk işsizlik gününü bu tür gereksiz sonrasında kafa yormak istemeyeceğiniz işlere ayırabilirsiniz. Size daha iyi koşullar sunan, bir iki otomatik ödeme talimatıyla aidat, işletim ücreti vs. almayacak bankaları tercih edin.

Fakat bu değişiklik sırasında başka bir gerçekle yüzleşeceksiniz. İşsiz bir kadın sadece işsiz bir kadın olamaz. Eğer işsizseniz siz artık “ev hanımı” olmak zorundasınızdır. Size hemen yeni bir meslek olarak “ev hanımlığı” yapıştırılır. Çok güzel ama ben ev hanımı değilim, işsizim diye anlatmaya çalışmanızın bir karşılığı yok. Sanırım bu hem işsizlik oranlarını düşürmek için küçük bir oyun hem de kadınları aşağılamak için eşi bulunmaz bir yol. Çünkü ev kadını bile değilsiniz, “ev hanımısınız”. İşsiz olmak ancak bir erkeğe verilebilecek statüdür. İşsiz kalmış erkekler için tanıma “ev erkeği” ya da tam karşılığı olarak “ev beyi” yazdıklarını hiç zannetmiyorum. Bir kadının bu ülkede ağız tadıyla işsiz kalması bile mümkün değil. Bu konuyu başka bir yazıya erteleyip neyse ki medeni kanunun verdiği yetkiyle işsizlik maaşı alabilecek kadar kadın erkek eşitliği var diyerek bağlayalım.

Bu konu çok önemli, yıllarca ödediğiniz fonun bir getirisi olarak 2 yıllık kesintisiz çalışma sürenizi doldurduysanız işsizlik maaşı almaya hak kazanacaksınız. Detaylı bilgi İşkur sitesinde var, buyurun link;  http://www.iskur.gov.tr/tr-tr/isarayan/issizliksigortasi.aspx . Kısacası benim durumumu örnek verirsek, 7 yıl çalışmış olduğumdan 10 ay boyunca 811tl gibi bir maaş alacağım. İşsizlik maaşı almak için nasıl başvuru yapacağınızı da internetten öğrenebilirsiniz. Benim konuştuğum birçok kişi doğrudan İşkur’a giderek başvuruda bulunmuştu ama bence yollarda vakit kaybetmeye gerek yok, gene iskur.gov.tr adresinden bir iş arayan hesabı açıp sonrada burada sanki İşkur’dan size iş bulmasını istiyormuş gibi bir profil yaratıp (zorunlu alanları doldurmak yeterli) işsizlik maaşı için başvuruda bulunabilirsiniz. Ne yazık ki daha teknoloji ile barışamamış bir coğrafyada yaşadığımız için işsizlik maaşını her ayın sonunda gidip PTT’den almak zorundasınız.

Beyaz yakalının işsizlik depresyonunu atlatıp sizi sevecek yeni bir banka bulup işsizlik maaşınız için ay sonunu beklemeye başladığınıza göre artık gezip tozmak, seyahat planları yapmak, mutfakta yeni yemekler denemek, tiyatro, opera, sinema, konser takvimi tutmaya başlamak, okunacak kitap listelerini güncellemek ve kendinizi keşfetmek için hazırsınız. JKolay değil yedi yaşından beri durmaksızın koşan, bitmeyen sınavlarda kendini ispat etmeye çalışmış bünyeyi dinlendirme, şımartma zamanıdır artık… (13.12.2013)

Yorumlar

Popüler Yayınlar