TEHLİKELİ OYUNLAR


Hiç kendi kendinize konuşur musunuz? Ben çok konuşurum, hatta bazen öyle kaptırıyorum ki yüksek sesle söylenmeye başladığım oluyor. Ya da bazen bir yere gitmek için yola çıkıyorum, kavga gürültü, eski hesaplar, söylenmemişler, çok söylenmişler, sorgu sual derken bir bakıyorum etraftaki hiçbir şeyi görmeden gelivermişim. Sizde de aynı belirtiler varsa hemen bir psikiyatriste görünmeniz de fayda var demektir, isterseniz benimkinin adresini verebilirim. Şaka şaka hepimiz kendi kendimize konuşuyoruz, kimisi az kimisi çok, sonra da kendi kendimize konuşmaktan yorulup birleşiyor ve Tehlikeli Oyunlar oynuyoruz.
Oğuz Atay’ın romanı Seyyar Sahne tarafından uzun zamandır izlemek istediğim bir oyuna dönüştürülmüştü. Ama önce mesailer, yorgunluklar sonra tembellikten iki yıldır oyunu izleyememiştim. İşsizlik günlerimin ilk oyunu oldu, anlamlı da oldu çünkü 13 Aralık Oğuz Atay’ın ölüm yıldönümü, 36 yıldır yok. Yani milenyum çağını göremedi, 80 darbesini göremediği, Y kuşağı ile tanışamadığı gibi cep telefonlarını, sosyal medyanın tadını, bazen nasıl yalnızlaştırıp bazen nasıl hep birlikte sokaklara döktüğünü göremedi. Bazı yazarlar tarihi donduruyor, sizi kendi yazdığı döneme sürüklüyor. Fakat Oğuz Atay’da zaman akıyor, şimdide okuduğunuz roman ya da hikaye koşup sizin olduğunuz güne geliveriyor, hiç yabancılık çekmiyorsunuz. Demem o ki Oğuz Atay 1977’de öldüğünde bizim hayatlarımızın şimdi vazgeçilmezi olan o şeyleri görmese de derdimizi biliyormuş.
Kaybeden aydın (okumuş) kahraman Hikmet Benol’un kaybettiklerinin hepsi sizin ceplerinizden de dökülmüştü, sizi de onu anlamadıkları gibi anlamamışlardı, barışamadınız erkeklerle, kadınlarla, insanlarla, mahalledeki meraklı gözlerle, işle, milli birlik ve beraberlikle… Televizyonda söylenen yalanlara alışabildiniz mi peki, ya milli bayramlarda okunan şiirler halen çok mu duygulu sizin için, dantelleri, vitrinleri, yatak yorgan yüklükleriyle ailenin sırtınızdaki ağırlığı acıtmıyor mu bazen, genel ahlak kuralları içinizi ürpertmiyor mu? Siz de kendi kendinize saatlerce konuşup duruyorsunuz, susmuyor kafanızdaki Naciye hanım teyze değil mi? Albaya anlatsanız derdinize çaresi var mı, en iyisi hayallerinizi anlatın, planlarınızı ya da keşke dediklerinizi ama “ama kelimeler albayım, bazı anlamlara gelmiyor”…
Aslında uzun oyunlara karşı bazı önyargılarım vardır, benim de herkes gibi Devlet Tiyatroları ve Şehir Tiyatrolarının yaşattığı kötü deneyimlerden nasibimi almışlığım var. Benim için makbulü 1 saat 15 dakikayı geçmeyenidir.
Tehlikeli Oyunlar yaklaşık 2,5 saat, sahnede tek bir adam (Erdem Şenocak) ve 2 salıncak var. Bir korku filmi için yeterli malzeme deyip bunları okurken derin bir nefes aldığınızı biliyorum ama korktuğunuz başınıza gelmeyecek hatta vakit hızlıca akıp gidecek. Çünkü hem metin çok güçlü, sahnede söylenen her söz sizde karşılığını buluyor, tabii o sözlerin nasıl söylendiği de çok önemli, bu noktada oyuncu Erdem Şenocak devreye giriyor. Romanda geçen bütün karakterleri sırtına alıp güle oynaya söyleştiriyor oyun boyunca. Konuşacak kimsesi yok sanmayasınız elleriyle, ayaklarıyla, omzuyla, karnından, gırtlağından, ciğerinden, diyaframından konuşan bir Gollum olmuş kendisi. Sanırım Peter Jackson’ın zamanında kendisinden haberi olsaydı Gollum-Simiyago için bir görüşme talep ederdi. Hayır çok abartmadım, azıcık abartmış olabilirim. Açıkçası bu kadar uzun süre sahnede kalıp tek başına yüksek atraksiyonlu rejilere girmeden sadece iki salıncak ile yapılabilecek her şeyi yaparak seyirciyi uyanık tutabilmek böyle bir övgüyü hak ediyor diye düşünüyorum.
Oyun ile ilgili çok detay vermek istemiyorum, sadece beyaz yakalılara da laf atıldığını söyleyip fazla içeriğe girmeden dekora koşalım. Oyun boyunca bir yaz çalışmasından aklımda kalanlar döndü durdu. Jerzy Grotowski Yoksul Tiyatroya Doğru kitabında dekora dair (sahne donanımı) şöyle diyor “Her nesne, oyunun anlamına değil, dinamiğine katkıda bulunmalıdır, her nesnenin değeri değişik kullanımında yatar”. İki salıncağın sahnede kapladığı yer, barmen tepsisinden, içinde yüzülen denize, dolmuştan koltuğa ve daha birçok şeye dönüşmesi Grotowski’nin ne demek istediğini pek güzel anlatıyor.
O zaman son sözü de Oğuz Atay’dan devşirelim “Tehlikeli Oyunlar sahnede sevgili izleyiciler, siz neredesiniz acaba?”. Umarım buna yoldayım geliyorum diyecek zamanınız olur. (17.12.2013)
Tehlikeli Oyunlar / Seyyar Sahne :
@SeyyarSahne twitterda takip edebilirsiniz
Karaköy İkinci Kat :
Çiçeği burnunda, boya badana kokusu üzerinde yepyeni bir tiyatro alanı, tiyatro alanı diyorum çünkü sadece sahne değil aynı zamanda birçok atölye çalışmasına da ev sahipliği yapıyor. Üst kattaki Kaçak Kat da üniversite tiyatrolarının çalışma odasının tadını hatırlatıyor. Etrafta heyecanla dolanan, bilet, çay, kahve her işe koşturan arkadaşlar ise ortama hemencecik ısınmanızı sağlıyor. O nedenle oyun saatinden biraz erken gidip kendi yaptıkları güzel salepten de içmezseniz olmaz.
www.ikincikat.org
@ikincikat olarak twitterda ya da facebook.com/iikincikat ya da 0545 462 45 28
İyi seyirler! 

Yorumlar

Popüler Yayınlar